KURULUŞ ve TARİHÇE
Türkiye'de Şeker Fabrikaları kurulması amacıyla Osmanlı İmparatorluğu
zamanında (1840-1899) ve ondan sonraki yıllarda bazı teşebbüsler olmuştur. Ancak
bu teşebbüslerden hiçbirisi uygulama alanına konulamamış ve bir istek olmaktan ileri
gidememiştir.
Şeker Fabrikaları kurma teşebbüslerinin gerçekleşebilmesi ancak,
Büyük Önderimiz ATATÜRK'ün kurduğu Cumhuriyet döneminin sağladığı geniş imkanlar
sayesinde olabilmiştir. Bu istikametteki ilk ciddi teşebbüs Uşak'lı Molla Ömeroğlu
Nuri (Şeker) adında bir çiftçi tarafından başlatılmıştır.
Uşak'ta mahalli birçok müteşebbisin iştiraki ile 19.4.1923 tarihinde
600.000 TL sermaye ile kurulan ' Uşak Terakki Ziraat T.A.Ş. ' 6.11.1925 tarihinde
ilk Şeker Fabrikasının temelini atmış ve fabrika 17.12.1926 tarihinde işletmeye
açılmıştır.
Uşak'ta Şeker Fabrikası kurma çalışmaları devam ederken yine
aynı yıllarda İstanbul'da da özel şahısların ve bazı milli bankaların iştiraki ile
14.6.1925 'de 500.000 TL sermayeli "İstanbul ve Trakya Şeker Fabrikaları T.A.Ş."
kurulmuştur. 22.Aralık.1925 tarihinde Alpullu Şeker Fabrikasının temeli atılarak
onbir ayda fabrikanın montajı bitirilmiş ve 26.11.1926 tarihinde fabrika işletmeye
açılarak ilk Türk şekerini üretmiştir.
1933 yılına kadar ülkemizin şeker ihtiyacı bu iki fabrikanın
üretimi ile kısmen karşılanmıştır. Bu iki fabrika ile pancar tarımında ve şeker
fabrikası işletmesinde hayli tecrübeler edinilmiş olduğundan yeni şeker fabrikaları
kurulması gerekli görülmüştür.
Milli bankalarımızdan bazılarının ortaklığı ile iki şirket teşekkül
ettirilmiş ve bunlardan "Anadolu Şeker Fabrikaları T.A.Ş." 5.12.1933 tarihinde Eskişehir
Şeker Fabrikasını işletmeye açmıştır.
Diğer bir şirket olan " Turhal Şeker Fabrikası T.A.Ş. " de 19.10.1934
tarihinde Turhal Şeker Fabrikasını işletmeye açmıştır.
Tarımsal , teknik ve idari çalışmaların koordine edilmesi, sermaye
kaynaklarının birleştirilmesi amacıyla ayrı şirketler halindeki dört şeker fabrikası,
üç milli bankamızın eşit paylarla ortak oldukları tek bir şirket çatısı altında
toplanmıştır.22 milyon TL sermayeli TÜRKİYE ŞEKER FABRİKALARI A.Ş. olarak dört ayrı
fabrika bu şirket tarafından devralınmıştır.
Şeker üretim faaliyetleri 1950 yılına kadar zaman zaman tevsi
edilen dört şeker fabrikası ile yürütülmüştür . Her yıl artan şeker ihtiyacının
tamamen yerli üretimle karşılanabilmesi için 1951 yılında hazırlanan " Şeker Sanayii'nin
Tevsi Programı" ile yeni şeker fabrikaları kurulması dönemine girilmiştir. Diğer
taraftan da pancar ekicilerinin teşkilatlandırılması amacı ile tarım kesiminde toplumsal
dayanışmanın bir örneği olan kooperatifleşme hareketi başlatılmıştır.
1951-1956 yıllarını kapsayan dönemde toplam onbir yeni şeker
fabrikasıinşa edilerek , 1956 yılında fabrika sayısı onbeşe ulaşmıştır. 1962 yılında
Ankara Şeker Fabrikası ve 1963 yılında da Kastamonu Şeker Fabrikası, sanayiimizin
geliştirilen bir makina fabrikası ile iki atölyede %65'i imal edilerek işletmeye
alınmışlardır. Ülkemizin nüfus artışına paralel olarak artan şeker ihtiyacını temin
etmek amacıyla yeni şeker fabrikaları kurulması öngörülerek 1977'de Afyon, 1982'de
Muş ve Ilgın , 1983'de Bor, 1984'de Ağrı ve 1985 yılında da Elbistan Şeker Fabrikalarının
%95'e varan makina ve tesisleri mevcut beş makina fabrikasında imal edilerek işletmeye
alınmışlardır.
Daha sonra sırasıyla 1989 yılında Erciş, Ereğli ve Çarşamba
Şeker Fabrikaları, 1991 yılında Çorum, 1993 yılnda Kars, 1998 yılında Yozgat ve
2001 yılında ise Kırşehir Şeker Fabrikaları işletmeye açılmıştır.
Cumhuriyet Dönemi Türkiye’de Pancar Şekeri Üretimi
ve Teknolojileri
Özet
İlk şeker fabrikası, - Osmanlı İmparatorluğundaki teşebbüslerden
ayrı olarak - Büyük Zaferin kazanılması üzerinden henüz altı ay geçmiş iken Uşak’ta
Nuri Şeker’in öncülüğünde başlayan faaliyetler sonucunda 17.12.1926 da açılmıştır.
Eşzamanlı olarak başlayan bir girişim ise Alpullu’da daha erken bir tarihte sonuca
ulaşmış ve fabrika 26.11.1926 da işletmeye açılarak ilk Türk şekerini üretmiştir.30’lu
yılların başına kadar bu iki fabrika ülke gereksinimini kısmen karşılamıştır.Eskişehir
ve Turhal Şeker Fabrikaları bu dönemde kurulur. 1950 sonrası açılan fabrikalarla
sayı onbeşe ulaşır. Bugün otuz Şeker Fabrikası faaliyet göstermektedir.
Giriş
Şeker, yetiştirilmesi ve hasatı oldukça zahmetli “şeker pancarı”
bitkisinin kök gövdesinden elde edilmektedir. Şeker pancarı, gene, yetiştirilmesi
kadar zahmetli olan, fabrikasyon basamaklarından geçirilerek “beyaz şeker” olarak
çuvala girmektedir.
Dünyada şeker üretiminden ana başlıklar
Sigismund Marggraf 1747’de pancar şekerini ilk elde eden kişi
olmasına rağmen bunu sanayiye uygulayan öğrencisi Franz Karl Achard olmuştur(1796).
Avrupa’da 1830’daki şeker sanayiinin kalkınmasına paralel olarak
ülkemizde 1840’lı yıllarda ilk şeker fabrikası kurulması girişimi biliniyor. Bu
tarihte Arnavutköylü Dimitri Efendi, İstanbul yakınında bir şeker fabrikası kurmak
için faaliyete geçmiş. Hatta 11. Mart 1840 tarihli bir mazbata ile Nafıa Nezareti
tarafından Dimitri Efendiye Rumeli ve Anadolu’da şeker pancarı yetiştirmek ve bundan
şeker yapmak için on yıllık bir imtiyaz tanınmaktadır. İkinci girişimin 1867’de
Davudoğlu Karabet tarafından yapıldığı bilinmekle beraber buna dair belge bulunamamıştır;
sadece dokuz maddelik bir şartname bulunmaktadır. Şartnamenin maddeleri arasında
o zamanki inanışlarımıza ışık tutan ilginç hususlar vardır: Örneğin şerbet arıtımında
kullarnılacak akmtif kömürün sığır veya koyun kemiğinden yapılabileceği, başka hayvanların
kullanılamayacağı şart koşulmuştur. Zira domuz kemiği konulursa şeker dinen mekruh
olurdu.
Bu durum aynı zamanda şerbet süzme işlemlerinde günümüzde kullanılan
“kizelgur”un yerine o zamanlar aktif karbon kullanıldığı anlamına gelmektedir. Şeker
sanayinin bünyesinde kizelgur üretimi de yapılıyordu ancak bu gün şeker sanayi dışından
temin edilmekte olan “perlit” süzme işlemlerinde yerini almıştır.
PANCAR ŞEKERİ FABRİKASYONU
Şekerin Hammaddesi
Şeker üretimi ilk kez şeker kamışı (saccarum officinarum) bitkisinden
Güney Asya’da yapılmış ve oradan dünyaya yayılmıştır. Yurdumuzun iklim koşulları
şeker kamışı bitkisini ekonomik olarak yetiştirilmesine elverişli değildir. Dünyanın
ılıman ve serin olan kuzey yarım küresi şeker pancarının (beta vulgaris) alanıdır.
Büyük araştırma ve bilimsel çalışmalarla ekonomik değer kazardırılan şeker pancarı
iki yıllık bir bitkidir. Birninci yılda büyükçe bir kazık kök meydana getiren bitki
ikinci yılda dallanır çiçek açıp tohum verir.
Şeker pancarı yüzyıllarca sebze olarak kullanılmışkan 1747 yılında
Berlinli Marggraf pancarı islah ederek şeker üretimi çalışmalarına başladığı zaman
pancar kökünde sadece % 0.5-1,5 oranında şeker vardı. Günümüze kadar sürekli çalışmalarla
şeker pancarı türlerinde şeker oranı % 14-25’e kadar yükseltilmiştir. Şeker pancarı
bitkisinin bazı yabani türlerinin menşei Anadolu olduğundan yurdumuz şeker pancarı
tarımına çok elverişlidir.
Pancarın Fabrikaya Ulaştırılması
Şekerin fabrikasyonu süreci tarladan hasadı yapılan pancarın
fabrikaya getirilmesinden sonrasıdır: Fabrika sahasına ulaşan pancar, önce silolanır,
sonra yardımcı tesisler aracılığıyla pancar yüzdürme kanalına sevk edilir. Pancarın
silolardan fabrikaya ulaştırılması için kendi ağırlığının en az sekiz-on katı kadar
su harcanır. Pancarın su ile sevk edilmesi sırasında pancar aynı zamanda üzerindeki
kum ve toprağın bir kısmından da kurutulur.
Silolarla fabrika arasında; pancar akımını ayarlamaya yarayan
“pancar ayar çarkı”, fabrikaya pancarla gelen taşları ve otları ayıklayan bir “taş
tutucu” ve bir “ot tutucu” bulunmaktadır.
Pancarın kıyılması
Fabrikaya ulaşan pancar bir pancar pompası ile “yıkama teknesine”
alınır, yıkama teknesinin çıkış ucuna ulaşan pancar bir elevatörle “ pancar bunker”ine
taşınır. Bunkerin altındaki bıçaklardan “pancar kıyımı” olarak çıkar. Kıyım haline
gelmiş pancar üzerinde otomatik olarak tartıldığı kıyım bandı ile difüzöre (difüzyon
kulesi) doğru gider.
Şerbet Üretimi
Pancar kıyımı difüzöre girmeden önce difüzyon sıcaklığına yaklaşması
için haşlama teknesinde önce “ham şerbet” ile muamele edilir. Şeker fabrikalarında
pancar kıyımındaki şekerin sıcak su aracılığı ile alınmasını sağlayan tesislere
difüzyon cihazı adı verilir. Difüzyon cihazlarında 73-75 C lerindeki sıcak su ile
temasa gelen pancar kıyımındaki şeker difüzyon olayı gereğince konsantrasyonu yüksek
olan ortamdan, yüksek sıcaklık nedeniyle denature olmuş hücrelerden, konyantrasyonu
düşük olan ortama, yani sıcak suya geçer.
Son yıllarda çok çeşitli difüzör tipleri geliştirilmiştir. Bütün
difüzyon cihazları ters akım prensibine göre çalışır. Pancar kıyımı difüzor içinde
aşağıdan yukarı helezon ile taşınırken ters yönden gelen sıcak su ile karşılaşır
ve şekerini suya bırakır. Yeterince şekersizlendirilmiş olarak difüzyon cihazını
terk eden pancar kıyımı küspe preslerinden geçirilerek bünyesindeki suyun fazlasından
kurtarılır. Sıkılmış küspe ya hayvan yemi olarak doğrudan çiftçiye verilir ya da
uzun vadede yararlanılacak şekle getirilmek üzere küspe kurutma tesisine iletilir.
Şerbet arıtımı
Difüzyon cihazından çekilen ham şerbet gri-siyah renkli, oldukça
viskoz , % 12-17 arasında çözülmüş madde ve pancar kırıntıları ve doku parçacıkları
kapsayan , berrak olmayan bir şeker çözeltisidir. Ham şerbet, önce pancar kırıntılarıyla
doku parçacıklarından temizlenmek üzere çok ince metal süzgeçlerden geçirilir, buna
“mekanik arıtım” denilir. Asıl arıtım kimyasal usullerle yapılan arıtımdır. Şerbet
arıtımı ile ulaşılmak istenen başlıca amaç ham şerbette bulunan şeker dışı maddeleri(şdm)
şerbetten ayırmak ve bu surette arılık derecesi olabildiğince yüksek bir şerbet
elde etmektir.
Şeker teknolojisinde, “arılık derecesi” deyimi, bir şeker çözeltisini
kapsadığı tüm kuru madde içindeki şekerin yüzde payıdır.
Ham şerbetin arıtımı kireçle yapılır. Bu hususta şimdiye kadar
çok çeşitli maddeler denenmişse de sonunda kirecin hem ekonomi hem de teknoloji
açısından en elverişli seçenek olduğu anlaşılmıştır. Her şeker fabrikasında kirecin
taze olarak hazırlanması için kireç ocakları bulunur. Bu ocaklar modern ve otomatik
tesislerdir. Ocağa üst taraftan verilen kireç taşı (CaCO3) –kok (C) karışımı ocağın
yanma bölgesinde hava akımı ile yanar ve bu reaksiyon sonunda kireç (CaO) ve karbon
dioksit (CO2) meydana gelir. Elde edilen kireç otomatik cihazlarda söndürülerek
kireç sütü ( Ca(OH)2) haline getirilir ve ham şerbetin arıtımında kullanılmak üzere
fabrikadaki kireçleme istasyonuna iletilir. Kireç ocağında, yanma sırasında açığa
çıkan karbondioksit gazı dışarı atılmaz, özel pompalarla emilir, yıkanır ve fabrikada
satürasyon (karbonatlama) istasyonuna iletilir.
Kireçleme işlemi iki kademe olarak yapılır. Kireçlemenin amacı
ham şerbetteki kolloidleri pıhtılaştırmak ve organik asitleri çözünmeyen kireç tuzları
haline getirerek çökeltmektir.
Ham şerbete ilave edilen kireçten reaksiyona katılmayan kısmın
şerbetten tekrar uzaklaştırılması gerekir. Bu da doğal olarak süzme yoluyla sağlanır.
Ancak iyi ve rahat bir süzme işlemi için şerbetteki kireç fazlasının karbondioksit
yardımıyla kalsiyum karbonat haline getirilmesi gerekir. Karbonatlama adı verilen
bu işlem, satürasyon istasyonunda, dikey kazanlar içinde yapılır. Bu karbonatlama
işlemi de daha iyi sonuç almak amacıyla iki kademede yapılır. Birinci karbonatlama
işlemi sonucu elde edilen çamurlu şerbet çamur preslerinden veya döner süzgeçlerden
geçirilmek suretiyle, pıhtılaşmış kolloidleri organik asitlerin kalsiyum tuzlarını
ve ham şerbet içindeki mikroorganizmaları da birlikte sürüklemiş olan kireç çamurundan
ayrılır. Daha uygun bir şekilde yürütülen ikinci karbonatlama sonunda elde edilen
şerbet, süzüldükten sonra “sulu şerbet” adını alır.
Sulu Şerbetin Buharlaştırılması
Sulu şerbet, %12-15 oranlarında kuru madde kapsayan açık sarı
renkli, berrak bir şeker çözeltisidir. Çok seyreltik olması nedeniyle, sulu şerbet,
doğrudan doğruya pişirme istasyonunda işlenmeye elverişli değildir. Bu nedenle sulu
şerbet özel buharlaştırma istasyonunda kaynatılmak suretiyle, % 60-65 ve hatta bazı
hallerde % 70 oranında kuru madde kapsayan bir çözelti haline gelinceye kadar buharlaştırılır.
Bu suretle ele geçen yüksek derişimli şeker çözeltisine “ koyu şerbet” adı verilir.
Şekerin Kristallendirilmesi
Kristalizasyon, kimya sanayinde her zaman kullanılan bir fiziksel
arıtım şeklidir. Belli bir arılık derecesindeki bir şeker çözeltisinden – örneğin
koyu şerbetten- kristalizasyon yoluyla elde edilen şekerin arılığı, orijinal çözeltinin
(koyu şerbetin) arılığından daha yüksektir. Buna karşılık kristalizasyondan, orijinal
şeker çözeltisine – yani koyu şerbete- oranla daha düşük bir arılık derecesinde
olan bir ana şurup kalır. Bu ana şurupla yapılan ikinci bir kristalizasyon sonunda
elde edilen ikinci ana şurup veya duruma göre, üçüncü kristalizasyon sonunda elde
edilen üçüncü ana şurup artık yüksek oranda şeker kapsayan bir çözelti olmasına
rağmen, kristalizasyona elverişli olmayan, düşük arılık derecesinde bir çözeltidir.
Şeker sanayinde buna son şurup veya “melas” denilir.
Şeker sanayinde kristalizasyon işlemi vakum altında çalışan
ve bir buhar kamarası aracılığı ile ısıtılan dikey kazanlarda yapılır. Yüksek konsantrosyonlu
(derişik) bir şeker çözeltisi normal basınç altında, 100 C’- den yüksek sıcaklıkta
ancak kaynayabilir. Halbuki böyle yüksek bir sıcaklıkta kaynatılan şeker çözeltisinde
şeker, sıcaklığın etkisiyle parçalanır. Bunu önlemek ise ancak kaynatma işleminin
düşük sıcaklıklarda yani vakum altında yapılmasıyla mümkündür. Bu nedenle şekerin
kristallendirilmesine yarayan bu kazanlara “vakum kazanları” da denir. Uygulamada
sürekli bir hareket altında yürütülen bu kristallendirme işine “pişirim” adı verilmiştir.
Pişirim sonunda elde edilen çok koyu, kristalli kütleye ise “lapa” denir. Vakum
cihazlarında pişirimi tamamlanan lapa yatık silindir şeklindeki dinlendirme kaplarına
boşaltılır. Dinlendirme kapları, lapayı sürekli hareket halinde tutan bir karıştırma
tertibatı ile donatılmıştır. Dinlendirmenin amacı lapanın sıcaklığının düşürülmesi
ve aynı zamanda kristalizasyonun geliştirilmesidir. Kristalizasyonu tamamlanmış
olan lapa yüksek devirli santrüfüjlerden geçirilir ve bu surette ana şurupla kristal
kütlesi biri birinden ayrılır. Arılık derecesi bu suretle oldukça yükseltilmiş bulunmasına
rağmen bu şeker ürünü, yine de tüketime elverişli nitelikte değilidir. Şeker teknolojisinde
böyle ara ürünlere “ham şeker” adı verilir. Bu ara ürünler tekrar suda çözülerek
“ Klere” adı verilen arılık dereceleri yüksek şeker çözeltileri hazırlanır. Yarı
yarıya (veya biraz daha değişik oranlarda) koyu şerbet ve klere karışımının pişirilmesiyle
elde edilen ürüne “beyaz şeker ” denilir. Fabrikalarımızda üretilen krislal şeker
aslında, beyaz şekerdir.
Tamamen klereden elde edilen ürüne ise “rafine şeker” denir.
Fabrikalarımızın üretimi olan küp şeker ise rafine şekerdir.
Santrifüjü oldukça ıslak olarak terkeden kristal şeker önce
modern cihazlarda kurutulur, elenir ve tartıldıktan sonra ambalajlanır.
Santrifüjden yine ıslak olarak ayrılan rafine şeker preslerden
geçirilmek suretiyle küçük ve muntazam parçalar halinde kalıplanır, kurutulur ve
modern ve otomatik cihazlarda küçük kutular içinde ambalajlanır.
Kalite ve İşletme Kontrol
Bir şeker fabrikasında düzenli ve verimli bir çalışmanın sağlanması
ve sürdürülmesi için bütün faaliyetlerin ve şeker fabrikasyonunun hem maliyet hem
üretim ve zayiat açısından sürekli ve dikkatli bir kontrol altında tutulması gerekir.
Fabrikalarda, fabrikasyon sırasında yapılması gereken kontrol görevi laboratuvara
verilmiştir. Her türlü modern kontrol ve analiz cihazlarıyla donatılmış bulunan
laboratuvar, tüm kampanya süresince fabrikasyonun her kademesini sürekli bir kontrol
altında tutmak suretiyle normalin üzerinde olan herhangi bir şeker kaybını saptar
ve bunun önlenmesi olanağını sağlar.
Şeker Fabrikalarının Tekno-kültürel Etkileri
Yurdumuzda şeker pancarı tarımı Cumhuriyetle başlamıştır. Kuruluş
yıllarında ülkemizde tarım tekniği çok geri ve pancar verimleri çok düşüktü. Türkiye
Şeker Sanayini yıllar boyunca kontrollu bir teknik tarım sistemini uygulaması ve
çifitçimizin bu sitemi benimsemesi sonucu bugün pancar verimi Avrupa düzeyine ulaşmıştır.Yurdumuzda
hiçbir kültür bitkisinde bu kadar verim artışı sağlanamadığı bir gerçektir. Sanayinin
fabrika dışındaki üretim süreçlerine ve ziraata bu kadar olumlu etki ve katkısı
Türk Şeker Sanayinin özenle vurgulanması gereken bir yönüdür.
Bu durumu tarım hayatının sosyo-kültürel yönünü bölgesel kalkınma,
istihdam, ev ekonomisine katkılar, eğitim ve spor etkinlik ve kuruluşları yoluyla
etkilemiştir. Şeker fabrikalarının kuruluşundaki ana hedef, yalnız ülkenin şeker
gereksinimini karşılamak değil, tarımı ve dolayısıyla çiftçiyi kalkındırmak olmuştur.
Şeker sanayii kuruluşundan itibaren araştırma ve geliştirme
faaliyetlerine önem vermiştir. Şeker Enstitüsü hem tarım hem de teknoloji araştırmalarını
sürdürmektedir.
Şeker Sanayi bir makina imalat endüstrisini bizzat geliştirme
yönünü seçmiştir. Kendi bünyesindeki makina imalatı, şeker fabrikalarının yedek
parça ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla başlatılmıştır. Bu maksatla ülkenin pancar
tarımına elverişli ve genel olarak sanayi merkezlerinden uzak bölgelerinde bulunan
şeker fabrikaları ile birlikte küçük çapta tamir atölyesi niteliğinde kurulmuştur.
Nüfus ve milli gelir artışına paralel olarak büyüyen şeker gereksiniminin tamamen
ülke içinde karşılanması için, yeni fabrikaların kurulmasına ve mevcut fabrikaların
ise tevsi ve modernizasyonuna ihtiyaç duyulmuştur.
Bugün mevcut beş makina fabrikasında, komple şeker fabrikası
anahtar teslimi olarak yapılabilmektedir. Sanayinin diğer kollarına da katkı sağlanmaktadır.
Nuri Şeker’den günümüze
Çok genel olarak demek gerekir ki, şeker sanayinin ilk döneminden
bu zamana kadar üretim teknolojisinin ana ilkelerinde, yönteminde bir değişiklik
olmamıştır. Değişiklikler ancak teknolojide kullanılan ekipman ve gereçlerdeki değişikliktir.
Bu konuda kaynaklardaki bilgilere ulaşmak mümkündür. Ancak konunun tarihsel bir
yanını da göz önüne getirerek Nuri Şeker’in oğlu Muhsin Şeker’in babası ile ilgili
anılarından bu durumu anlamak mümkündür.
“Babam, fabrikayı kurmadan evvel şekeri evimizde imal etmeyi
başarmıştı. Köyde yetişen pancarı şehirdeki evimizde kazanlara koyup kaynatıyor,
kabuklarını soydurup rendeletiyor, ağaçtan yapılmış sıkma makinemizde sıkıp elde
edilen şerbete kireç ayranı katıyor, sabaha kadar öyle bırakıyordu. Sabah, kireci
altına çökmüş şerbeti bulandırmadan başka kazanlara aktarıyor ve bundan köpük helvası
yapıyordu… Ben, yapılan bu helvaları pazara götürür, bağıra-bağıra satardım, şehirlisi,
köylüsü kapış kapış alırlardı."
Babam bununla yetinmedi. Sayısız deneylerden sonra, pancar kokusu
alınmış koyu şerbet elde etti, bu revaki dükkan dükkan gezdirdi, - İşte dedi, bu
şekerin koyu şerbetidir. Bir şeker fabrikası yaptıralım, tarlalarımıza bol bol ‘çükündür’
ekelim, hem paralarımız Avrupa’ya gitmesin , hem de çoluk-çocuk, milletimiz bol
şeker yesin… Anlaşılıyordu ki fabrika, babam için ölümsüz bir amaç olmuştu.”
Bugün ulaşılan noktada, şeker teknolojisi açısından bakılırsa
ekipman ve ara maddeler günün gereklerine göre gelişip değişmiş olsa da yöntem olarak
bir değişiklik belirgin olarak göze çarpmaz. Şeker Sanayinin katettiği yol ise Nuri
Şeker’den ülkeye yayılmış 30 şeker fabrikası ve 5 makina fabrikası ile hem sanayiye
hem tarıma katkısı ile ortadadır.
|